17 Nisan 2010 Cumartesi

12 Nisan 2010 Pazartesi

4-kaç kaç

Nasıl bir ülkeyiz nasıl bir futbol taraftarına sahibiz anlamak çok güç, taraftarların büyük bir çoğunluğu komplo teorileriyle yada 4-4-2 oynasak şöyle olurdu, 4-3-3 oynasak böyle olurdu muhabbetleriyle uğraşıyorlar. Kafamızı anlamsız sayılarla yada polisiye filmlere taş çıkartacak komplo teorileriyle meşgul edeceğimize şu oyundan zevk almaya çalışsak. Özellikle stadyumlara gidip sergilenen gösterinin bir parçası olsak daha mutlu oluruz. İnsanlar yaşadıkları yerde amatör ligde bile olsa bir maça gidip o gösterinin bir parçası olurlarsa televizyon başında hiçbir maçta yaşamadıkları hazzı yaşarlar diye düşünüyorum. Ben Bursaspor taraftarıyım. Takımın 4 kaç kaç oynadığıyla ilgilenmiyorum. "Bursaspor'u şampiyon yapmazlar" klişesine gülüp geçiyorum. 20 senedir hemen hemen her maçta Atatürk stadyumundayım. Bursaspor- Galatasaray maçında da bank asyadaki Bursaspor-Mardinspor maçında da o gösterinin ufak ta olsa bir parçası olmaktan hep mutluluk duydum. Herkese tavsiyem bırakın kafanızı yormayı maça gidip keyif almaya çalışın biz taraftar olarak böyle yaparsak futbol da daha keyifli olur.

17 Mart 2010 Çarşamba

Bu gün elbet gelecekti ve biz bu sınavı bir gün verecektik
Forumdan bir arkadaş çıkıp o sihirli cümleyi yazacak o bizim için çok şey ifade edecekti
O an gelmiş olmalı ki o cümle yazıldı zamanı gelecek derken geldi ki herkes benimsedi
"O Sene Bu Sene"
Ben, bir sürü duygu, bir tutam nefret, çokça sevgi, bir o kadar inanmışlık ve her şeyden önemlisi birlik beraberlik tavan yapmış Bursasporlular görüyorum çevremde.
İstikrar isterken senelerdir, onuda ucundan yakaladık bırakmaya da niyetimiz yok gibi
Her şey pozitif gidiyor ,öyle olaylar oldu ki ne maçlar çevrildi , tüm Türkiye bizle birlikte 90 da Beşiktaşa attığımız golle futbol egosunu tatmin etti kendi takımında olmayan bir çok özelliği Bursasporumuz da gördü o hisleri bizim kadar olmasa da tattı.
Tesadüf dendi Fenerbahçeye de aynı tarife uygulandı. Avrupa şampiyonasındaki Türkiye Milli takımı gibi "yenilmez" olduk .
Ama bir de "öyle olaylar oldu ki" cümlesini açalım,
Hakem hatalarıyla puanlar ve tur gitti, 4 günde bir maç yapmak zorundaydık, tüm medya bizi neredeyse vatan haini ilan etti,Türkiye de ilk defa verilen bir ceza bize nasip oldu. Ama biz tüm
bunlara rağmen hepsinin üstesinden gelerek alnımızın akıyla çıkıp zirveye kazık çaktık!
Bu zirve yolculuğunda son 10 haftaya gelene kadar ve en son Manisaspor maçı da dahil yarı zihniyet tesadüflere, takılacağımıza olmadık idda tahminleri vererek Bursasporumuzun gerileme dönemine gireceğini öngördü.Diğer kalan zihniyet ise daha çok akıllı olan futbolu seven bilen kesim. Bu insanlar Bursasporu camiamızdan kimseler şampiyon adayı olarak ilan etmezken onlar bu gerçeği ortaya koydular.
Aynı diziler gibi bölüm bölüm(hafta hafta) manşetler , yorumlar, yazılar yazıldı.
Tabi ki süreç devam ettiği için bunlar yazılmaya devam ediyor.
Geçenlerde öyle bir yazı yazıldı ki "Kırık Kalpler Durağı" diye öf ki ne öf..
Adam iki şişe rakı içse o kadar sarhoş olmaz.Herkesin en zayıf damarından yakaladı..
Tabi atılan manşetler , yapılan yorumlar, köşelerden gelen müthiş yazılar sürekli artmaya başladı. Daha düne kadar saatlerce 3 takım konuşanlar,sayfalarca bir şeyler bulup 3 takım hakkında boş boş yazanlar birden bire istemeselerde yazmak durumuna geldi. Fenerlisi şampiyonluk gitti diye gördüğü an Bursaspor olsun dedi övgüler yağdırdı Galatasaraylısı aynı Beşiktaşlısı aynı ... Hepsinin birden Bursaspor'a yönelmesinde 2 kurnazlık yattığını düşünüyorum
birisi kendisi olamazsa onlar olmasın Bursa olsun
diğeri baskı kurarak havaya sokarak strese sokarak tökezletmek

Her ikiside faaliyette. Şu dönemde psikolojik baskı kurdular ve sürekli hep bir ağızdan
"Bursaspor Manisa maçında gösterdi ki strese girmiş" "Bundan sonra Bursaspor bu yarışta zorlanabilir çünkü tecrübesiz" "Bursaspor stresi kaldıramayabilir" diye psikolojik baskı yapıp futbolcuları taraftarı teknik adamı etkilemeye bilinç altına bunu yerleştirmeye başladılar bile.
Bu tabi ki paranoya değil bazıları bilinçli bazıları bilinçsiz bunu yapıyor.
Manisa maçı zor geçmiş evet zor geçti. Ne yönden? 2-0 net skor. Organize pozisyonlarda daha önceki karşılaşmalara göre zayıflık vardı. Ertuğrul Sağlam'ın çok net oyun sistemini değiştirdiği de ortada. Daha kontrollü oynamaya başladı. Peki bunun neresi strese bağlı . Sahada ne yaptığını bilen eli ayağına dolaşmayan futbolcular saha kenarında doğru müdaheleler yapan bir teknik adam tribünde hiçbir futbolcuya kızmayan sürekli destek veren taraftar var. Bir de ilk 6 nın Manisaspor ile olan maçlarına baksınlar sonra konuşsunlar!!
Olmayan stresi ve baskıyı oluşturmak değil de nedir bu?
Bursaspor ve biz taraftarlar her şeyin bilincinde olmamız gerek ve büyük çoğunluk öyle bana göre. Kadrosunda şampiyonluk yaşamamış futbolcularla şampiyonluk yarışı veriyorum diyen Trabzonspor'a gelince stresi kaldıramamak yok Bursaspor'a gelince sırf küçük görmekten var.
Halbuki Ergiç,Ali Tandoğan,Ömer,Hüseyin,Keçeli, bunlar bu konuda tecrübeli ki bunlar bu takımın en olgunları.
Yazan yazsın , konuşan konuşsun ama biz Bursaspor olarak tüm bunlara kulak tıkamamız etkilenmememiz gerek. Çok önem verirsek onlar hiç vermezsek biz zafere ulaşırız.
"büyük" felsefesini tv programlarına, gazetelerine gömüp
Futbol devrimini yaparak ülkenin futbol geleceğini değiştirmeliyiz!
En iyimseri kendi takımı olmuyor diye bir sürü rant gidecek diye içi içini yediği yönetici ordusu
En akıllısı en güzel yorumcusunun güzel bir maske ile övgüler yağdırma durumu
Hiç ama hiç umurumda değil. 2 maç kötü gidince tüm maskeler düşeceğinden
Baki olan 3 takım dedirtmemek için
Bu İstanbul Hegemonyasını Yıkmamız gerek!

Bursasporum.com forum sayfalarından alıntıdır.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Murat Tamzok
28.09.2009

Evvela Diyar’ın 32 numarası ile başlayalım.
Maçın 22. dakikasında orta parmağını kaldırarak maraton seyircisine, ne menem adam olduğunu binlerce insana afişe etti.Hakemler uyudu.
Bu dakikada ortada fol yok yumurta yoktu.
Ziya Doğan 32 numarayı çıkarmadı bile 2.yarıya.Utanıp dışarı aldı büyük ihtimalle..
Diyar’ın Sayın Başkan ve Yönetimi bunu görmedi mi ?
Haydi onlar görmedi, maçın gözlemcileri de mi görmedi ?
2A’da Mardin maçında oyundan çıkan Mardin’li bir futbolcu soyunma odasına giderken iki parmağının arasına baş parmağını sokarak benim de içinde bulunduğum C tribününe yöneltince, gözlemci raporu ile ilaveten 3 maç ceza almıştı.
Peki 32 numara’nın ayrıcalığı Diyarbakır’lı olması mı?
Diyar Başkanı diyor ki, Bursa tribünleri tahrik etti, taraftarlarımız yaralandı…
Koca bir yuhhhhh…
Kendi attığı koltuklarla kendi kendilerini yaralayan holiganları da mı görmediniz?
Kırmızı Beyaz En Büyük Türkiye… diye topluca bağırılması tahrik mi?
Sen bir T.C vilayeti değilmisin?
Ne gocunuyorsun kiiii
Tekbir getirmek tahrik mi?
Biz her Bjk maçlarında tekbir getiriyoruz…
Dualarla…. Diyebaşlayan sloganımız mı tahrik?
Her maçta bu sloganı söylüyoruz biz…
Gocunacak bir şey mi var ?? Yalan mı?
Tebamız Türkiye aşkımız Bursaspor, diye bağırmak mı tahrik?
Şehitler ölmez Vatan Bölünmez diye bağırmak mı tahrik etmek acaba ??
Tribünlerde birçok Türk bayrağının varlığı mı tahrik acaba ?
Tribün liderini şehit vermiş BÜYÜK BURSASPOR TARAFTARI, terör örgütü ile ilişkilendirip dışarı diye bağırmadı bile.
Maçın 2-0 olması ile beraber Diyar tribünleri daha önce tıpkı Karşıyaka, Fenerbahçe, Kocaelispor taraftarlarının da yaptığı gibi koltukları söküp atmaya başladılar.
Ne kadar zor zaptetti fanatik Diyar’lıları polisler ….
Bunu da mı görmediniz ?
2 bayrak vardı Diyar tribünlerinde ara ara ortaya çıkıp indirilen.
Ya bu neydi ?
Bunu da mı gören yok..
Şifreli Kanal bu görüntüleri çekmedi mi?
Polis kameraları kayıt yapmadı mı?
Yok mu bir Allah’ın kulu kapatın çenenizi be sabıkalısınız işte, Fenerbahçe maçında da Diyarbakır’ı birbirine katmıştınız diyebilecek.
Bir de kalkıp alenen Sayın Yazıcı’yı Bursa’da tehdit ediyorlar.
Ligden çekiliriz diyorlar…
İşimiz gücümüz, bu kadar Dünya telaşının arasında bir de sizi mi düşünelim.
KEYFİNİZ BİLİR...
Cumartesi akşamı Bursalılığımla da gurur duydum.
Bursasporluluğumla da.

bursasporum.com

15 Eylül 2009 Salı

Bursaspor'da sıkı bir Marksist


Ergiç'in en önemli özelliklerinden biri paranın egemenliğine karşı çıkması...

Bursaspor'un bu sezonki belki de en önemli transferi, İsviçre'nin FC Basel takımından gelen İvan Ergiç. Futbolcunun önemli özellikleri arasında, paranın egemenliğine karşı çıkması ve Karl Marx'tan etkilendiğini açıkça söylemesi de bulunuyor. Ergiç, profesyonel menajerlerle çalışmıyor...

1981 yılında Hırvatistan’da doğan Sırp kökenli Ergiç, Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde ailesiyle birlikte Avusturya’ya göç etmiş. Hem Sırbistan hem de Avusturya yurttaşı olan İvan Ergiç, 2000 yılında İtalyan Juventus takımı tarafından keşfedilmiş ve 2000-2001 futbol sezonunda Juventus tarafından İsviçre'nin FC Basel takımına kiralanmış.

FC Basel’de takım kaptanlığına yükselen Ergiç, bir dönem yaşadığı depresyon nedeniyle sahalardan uzak kalmasına karşın, sonrasında takımına geri dönmüş ve bir yıl sonra yeniden kaptanlık görevine getirilmiş.

İvan Ergiç, 2002-2003 futbol sezonunda, İsviçre'nin FC Basel takımının kaptanı olarak Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde top koşturduktan sonra, kendisini FC Basel’e kiralamış olan İtalyan Juventus takımı tarafından geri istenmiş. Ancak aynı dönemde bir sakatlık geçirmiş ve ameliyat olmak zorunda kalmış. Ameliyat sonrasında depresyona giren futbolcu, 2004 yazında, dört ay boyunca bir psikiyatri kliniğinde yatılı olarak tedavi görmüş.

Daha sonra takımına dönen Ergiç, 2006 yılında yeniden kaptan yapılmış.

Ergiç, 2007 yılındaki bir röportajda, Juventus ile ilgili olarak şunları söylemiş:

“Büyük takımlardaki pek çok futbolcuyu tanıyorum. Benim de Juventus deneyimim olmuştu. İşlerin nasıl dönebildiğini görmüştüm. (...) Juventus, yolsuzluk nedeniyle ikinci lige düşürüldü. Bu beni şaşırtmadı. Bunu öngörmek mümkündü. Futbolun kirli tarafının, o dönemde hastalanmama yol açan nedenlerden biri olabileceğini düşünüyorum. Şu anda hapishanede olan kişilerle doğrudan bağlantılarım vardı. Futbol, acımasız bir sektör. Bense saftım. Olup bitenleri biliyordum, ama bunu hiçbir zaman benimsemedim. (...) Benim açımdan, hilesiz bir şekilde mücadele etmek, başarıdan önemli. Bu, hiçbir zaman terk etmemek istediğim kişisel devrimci düşüncem.”

İvan Ergiç, aynı röportajda, teknik direktörlerin kavgacılığı teşvik etmesini şöyle değerlendirmiş:

“Bu, neredeyse tüm teknik direktörlerin bildiği bir hile ve bu hileye düşmemeyi pek az futbolcu başarabiliyor. Teknik direktörler bilinçli bir şekilde baskı uyguluyor, antrenmanlar sırasında kavgacılığı teşvik ediyorlar ve futbolcular, sahaya patlamaya hazır bombalar gibi çıkıyor. Pek çok olay bilinçsiz şekilde çıkarılıyor. Bu da futbola zarar veriyor.”

Örnek aldığı futbolcular arasında 1980’li yıllarda İngiltere’nin ulusal takımında oynayan ve hiç ceza almayan Gary Lineker’in de bulunduğu söyleyen Ergiç, kasti faulleri yanlış bulduğunu vurgularken, bunları paranın futboldaki ağırlığına bağlamış. Röportajı yapan gazetecinin “neredeyse bir kapitalizm eleştirisi yapıyorsunuz” demesi üzerine, şu diyalog geçmiş:

“- Bu bir kapitalizm eleştirisi. Buraya eklemem gereken şey, en büyük ilham kaynaklarımdan birinin Karl Marx olması.

- Karl Marx?

- Bu, bir tesadüf değil. Babam eskiden Sosyalist Parti üyesiydi. Ortodoks bir Marksistti. Her şeyi sisteme bağlamak yerine bana insan olmayı öğretti. Dolayısıyla, Karl Marx’ı babamdan öğrendim. Ve Marx, daha 150 yıl önce, kapitalizmin çelişkilerini görmüş ve paranın dünyaya zarar verdiğini anlamıştı. Para, futbola da zarar veriyor. Ben de konformist bir futbolcu olmak istemiyorum.”

Ergiç’in, ortodoks Marksistleri (ve bu haberin yazarını) çok fazla heyecanlandırmayacak ilham kaynakları da bulunuyormuş:

Frankfurt Okulu, Adorno, Horkheimer ve Sartre... Bursaspor’un yeni oyuncusu, şu değerlendirmeyi de yapmış: “Onların ilham verici, Marksist çalışmaları, iradi davranmamı, ilkeleri başarıdan daha fazla önemsemek konusunda kararlı olmamı sağladı. Marx, kapitalizmin çok fazla çelişki barındırdığını, insanın özünün yok olduğunu, mutlak bir yabancılaşmanın yaşandığını yazmıştı. Ve bu konuda haklı.”

İvan Ergiç’in beğendiği futbolcular arasında, Messi, Ronaldinho ve Zidane da varmış.

Futbolcuyla ilgili bir haber yazısında, şunları söylediği belirtiliyor: “Doğum günü, sevgililer günü, yılbaşı kutlamaları gibi geleneklerden nefret ediyorum.”

Avrupa’daki profesyonel futbolculuğu sırasında büyük kulüplere, oyuncu danışmanlarına ve menajerlere olan güvenini yitiren Ergiç, bunları, “Sadece zenginleşmek isteyen asalaklar” diye anıyormuş. Menajerlerle çalışmayı bırakan futbolcu, kendi başına daha kötü sözleşmelere imza atsa bile, sözleşme görüşmelerinin temiz bir şekilde yürütüldüğünden emin olmayı tercih ediyormuş.

Ulusal takımlarda aşırıya varan bir şovenizmin yaşandığını düşünen İvan Ergiç, Sırbistan için oynamaktan da vazgeçmiş. Ergiç, FC Basel takımının kaptanlığını da, teknik direktörle yaşadığı sorunlar nedeniyle, kendi isteğiyle bırakmış.

Futboldaki ticarileşmeyi “Bir tür çağdaş Makyavelizm” olarak değerlendiren İvan Ergiç’in, Bursaspor taraftarlarını zaman zaman kızdırabilecek bir başka özelliği, kendi lehine çalınan haksız faul düdükleri konusunda hakemi uyarması! Üstelik, bunu kritik maçlarda da yapıyormuş...(yazan Erkin Özalp, haberveriyorum.net)

gerçekgündem.com

2 Eylül 2009 Çarşamba

Heath Pearce


Aslında işin gerçegi bi son dakika transferi bekliyorudm duyum filan değil benimkisi sadece futboldan azcık anlayan herkes zaten böyle bir hamle bekliyordu sol kanata .
Kafaları karıştıran böyle bir adamın naısl bulanacağıydı hem defansif yönü hem ofansif yonu iyi hem orta yapabilen hem hızlı hem baskanin kriterlerine uygun bonservisi olmayan parayı sevmeyen bir adam .
Gecenlerde harbiden böle bir adam varmıdır diye ufaklı caplı bir araştırma yaptığımda Bolo Balde,Celectin Babayaro gibi ertuğrul hocayla yaşıt futbolcular dışında öyle çok ahım şahım şu bizde olsa diyebileceğimiz bir oyuncuya rastlamadım demekki Heath Pearce gözümden kacmış.Aslında gözden kaçmada sayılmaz bu kendisi ulkesinin takımlarından Fc Dallas'la Antremanlara çıkıyordu okuduğum kadarıyla Amerikan Ulusal Ligi Mls'de uygulanan Maaş sınırına takıldığı için sözleşme imzalamamış.Bu Maaş Sınırı olayı nedir kısaca bahsedelim ki insanların aklında acaba Fc Dallas beğenmedimi neden almadı gibi kötü intibalar kalmasın.Amerika Liginde uygulanan maaş sınırı kısaca takım gelirinin %50 sinden fazla harcama yapmasını yasaklar kuluplerin .Mesala Bu sene kuluplerin futbolcu maaşlarına ödüyebileceği maksimum miktar kulub basına 7 milyon doları gecemez .Fc Dallasta şuan 6 milyon 800 bin dolar civarı bir para oduyor futbolcularına bu durumda Heath Pearce'a en fazla senelik 200 bin dolar verebilirler tabi bu parayı Heath Pearce kabul etmiyor kadrodan birkac futbolcu satacaz senin istediğin parayı karsılayacak sekilde maas butcesini ayarlıyacaz diye ayak yapsalarda en sonunda Heath Pearce yemezler babus artık deyip gecen hafta terkediyor Fc Dallas kulubunu .Çünkü Amerika Milli Takım Teknik Direktoru Eğer 2010 Guney Afrika Dünya Kupasında oynamak istiyorsan bu sene surekli ilk 11 oynaman lazım arıza cıkarmaman lazım yoksa unut sen bu işi diyerek gözdağı veriyor bir futbolcu için dünya kupasında oynamaktan daha değerli hiçbir şey yoktur herhalde Fc Dallas bugune kadar oyalamasa biraz zor alırdık biz bu adamı çünkü avrupa liglerinden almanyadan taliplisi çoktu ama kendi ulkemde olayım kafam rahat olsun hem futbol olarak basit oynuyorlar yıldız muamelesi gördüğüm bir ortamdan dunya kupasına katılmam daha kolay olur düşüncesi vardı ama Fc Dallasla işleri son dakikada mantara bağlayınca avrupadan kim teklif yapsa uca uca gelecekti bizimkilerde demekki takip etmisler bu sureci Fc Dallas 'la olayı bitince hemen bağlamışlar.Bu arada dipnot olarakta şunu ekliyelim İsa Bağcı ve Heath Pearce buram buram profosyonellik kokuyor ya bizim kulub sağlam bir menajerlik sirketiyle calısmaya basladı yada kulupte bu isleri organize edecek birini ise aldılar bu iki hamlede zamanlama ve yapılıs bakımdan gercekten super hamleler.
Transferin oluşumunu anlatıktan sonra futbolculuk kariyerinden bahsedelim biraz Amerikada hem okul hem futbol islerini beraber yurutme zorlulugu bulundugundan kendisi Portland Universitesinde futbol hayatına baslar burda kendini gosterir ve ulkenin en iyi futbol akademlerinden biri olan Bradenton Academics de 1 sene özel eğitim görür ve tekrar portland universitesine doner burda 6 ay daha kaldıktan sonra mezun olur .Aslında bu tarz universitelerden yetisen oyuncular genelde cok tanınmadığı için amerika alt liglerinde yer alan bir takıma transfer olup ordan Amerika Ulusal Ligi Mls'ye gecmeye calısırlar ama Heath Pearce direk danimarka super ligi takımlarından FC Nordsjaelland a geçer aslında bu bile ne kadar kaliteli bir oyuncu olduğunu anlamak için yeterli bir sebebtir bir universite takımından Danimarka Süer Ligine Geçip Direk oynamaya başlamak amerika şartlarında kolay bir iş değildir.İlk sezon alışma süreci atlatıktan sonra asıl yıldızının parladığı 2006/2007 sezonunda inanılmaz bir performans sergiler ve takımının ilk 5 içinde yer almasını sağladığı gibi kendiside danimarkada en iyi yabancı oyuncuları arasında gösterilmeye başlar.Bu parlamasına Danimarka,İsvec,Norveç gibi iskandinav ulkelerini takip eden alman takımlarından Hansa Rostock Kayıtsız kalmaz ve kendisini Fc Nordsjaelland' dan transfer eder ilk yılında bundesligada aslında fena sayılmıyacak bir performans sergiler ama takımı Hansa Rostockun küme düşmesinden sonra transfer olmak ister kulubu yuksek bonservis ister hep bilindik hikayeler kulupte kalır mecburen ve 2.ligde oynamaya başlar bu sefer takım içinde huzursuzlık cıkarmakla suclanır ara ara kadro dısı bırakılır bazen iyi oynamaz enson bu sene mayıs ayında bochumla oynan mactan sonra yaptığı acıklamalar bardağı taşırır ve kulupten gönderilir oda avrupa macerasına son verip ulkesinde oynamadk istedigini soyler ve yukarda belirttigim Fc Dallas sureci yasanır.
Kendisi Amerika Milli takımının direk ilk 11 oyuncusudur ve muhtemelen dunya kupaasında sercanla -shin le beraber yer alacak 3 uncu oyuncumuz olacaktır orda gösterceeği iyi performansala iyi parada kazandırabilir bize gelecek yıl yası cunku henuz 25 ve kariyerini canlandırması icin bu dunya kaupasından sonra yapabileceği transfer onun acısındanda çok önemli.
Birazda futbolu hakkında konuşalım amerika milli takımıyla ve hansada bircok macını izlediğimden tamamen kendi gözlemlerime dayanarak yapıyorum bu yorumları kendisi tipik kanat oyuncusu defansın solunda orta sahanın solunda oynuyabiliyor ama diğer kanat oyuncularının aksine cizgide degil dikine gidip ceza sahasına inmesini daha cok seviyor .Sağ ayağı fazla yoktur ama sol ayağı gercekten iyidir hem Mustafa Kecelinin Hem Ozan İpeğin mevkisinde oynuyabilir.Amerika Milli takımında Defansın solunda Oynuyor ama hansada birkac macta adam yokluğunda orta sahanın solundada oynamışlığı vardır.Herkesin hayalinde vardır ya surekli ileri gidip gelen o sol kanatı koridor yapacak bir adam o tariflere uygundur kendisi oyun sitili olarak biraz fenerbahceli dos santosu andırır ama defansı ve mucadele yapısı ondan iyidir. Bir sol bekte olması gereken mudahale zamanlaması pozisyon tutma gibi olmazsa olmaz ozellikleri iyidir.Mustafa Keceliden enaz 2/3 gömlek daha iyi futbolcudur.Bu adamın hicmi kotu yani yok derseniz biraz arıza bir tipdir ama bu sene sonu dunya kuapası olmasından dolayı mecburen kendini frenlemek zorunda duzenli oynamak icin o yuzden bu numaraları bizim bu coğrafyada pek sokmez gibi geliyor bana.
Sonsöz olarak sol bek sıkıntısının yasandığı dunya futbolunda bolesi kaliteli bir adamın bedavaya alınması bulunmaz bir nimettir bu seneki transferleri kısaca sıralarsak Batalla-Pearce-İsa- ilk 3 dur sonra diğerleri gelir bana göre ayrıca amerikalı olmasından dolayı batallanın can ciğer dostu olması muhtemeldir ve uyum sorununu aşmakta birbirlerine destek olması bakımındanda önemlidir.
Yönetime su son iki hamlesi içinde ayrı bir tsk etmek istiyorum bu kulup bu manteliteyle devam ederse guzel gunler cok yakında.
Yazan:Osman Koçdemir

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Sercan'ın değeri ne kadar?

Zafer bayramında, zafer çıkaramadan döndük Trabzon'dan Bursa'ya. Trabzon da kolbastı oynayamadı. Egemen, bırakın kolbastıyı sahada top oynayamadı. Belkide maçtan sonra kolbastı oynayıp üçlü çektirirken zinde olması için dinlendirdi hocası Egemen'i. Hüseyin Cimşir'e senelerce tepki yağan tribünlerden bu sefer alkış yağdı. Eski kaptanlarının değerini kaybedince anlamıştı Trabzonlular. Biz de eski kaptanımızı kaybetmeden önce değerli sanmıştık.
Maça gelince Turgay'ın attığı golden çok daha kolaylarından yararlanamadık. Galibiyet için herşey uygundu ama olmadı önemli değil Ben bu takımı seviyorum. Ertuğrul Hoca ve takım bana güven veriyor şu aşamada puan verip vermemesi çok da önemli değil.
Maçtan sonra pek maç kritiği de yapılmadı zaten gecenin tek kritiği ve en kritiği Sercan konusuydu. Kafalarda soru işaretleri, Sercan gitti fiyat belli diyenler, daha hiç birşey belli değil diyenler, değerini bulmadı Sercan kaldı diyenler, gecenin yoğun mevzusu ne olacak bu Sercan'ın haliydi. Başkanın ağzında tek bir laf var bu konuyla ilgili; Değerini bulursa satılmayacak futbolcu yoktur. Kredi kartı reklamında vardı ya bunun değeri bu kadar, onun değeri şu kadar, şunun değeri o kadar. Volkan'ın değeri 3, Shin'in değeri 5, Sercan'ın değeri 8 Peki taraftar olmanın değeri ne kadar. Paranın almayacağı şeyler vardır sayın başkan, futbol iyi futbolcularla oynanır. Siz iyi futbolcuları satarsanız, benim gibi bu sevda içine işlemiş taraftarlar yine gelir takımını destekler ama ufacık çocuklar kime hayran olup da bu takımın peşinden koşacak. İstanbul takımlarını tutan babalar oğullarına dünya yıldızlarının formalarını alıp, onları izlettirmeye maça götürürken ben oğluma, hiç değilse Sercan Yıldırım gibi oynadığı futbol zevk veren bir adamı seyrettiremeyeceksem, o futbolcunun değeri parayla ölçülemez demektir. Sercan'a verilecek hiçbir bedel özellikle çocuklarımız başta olmak üzere kırılacak bukadar kalpten daha değerli değildir.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

1 (Yazıyla Bir)

16 Temmuz 1962 yılında, Kristiansud'da doğan, Norveç Milli takımının efsane futbolcusu ve kaptanı olan Sorloth, Norveç'de gerçek bir futbol efsanesi olmuştur. Forvet arkası veya ofansif orta saha diye nitelendirilen bölgede yada günümüzün moda tabiriyle 10,5 numara oynayan Goran Sorloth Rosenborg takımıyla 174 lig maçında attığı 74 gol, Norveç milli takımında oynadığı 55 maç ve attığı 15 gol, defalarca kucakladığı Norveç Ligi şampiyonluk kupası ile dolu kariyeriyle 1993-1994 sezonunda Piontek'in de etkisiyle Bursaspor'a transfer olmuştur. Bursaspor'daki 24 maç 4 gollük 1 sezonun ardından ülkesine geri dönen Goran Sorloth Viking takımnda 1 sezonda oynadığı 35 maç ve attığı 7 golle futbolu bıraktı.
Goran Sorloth, futbol hayatı boyunca oynadığı resmi maçlarda 55 penaltı atışı kullanmış olup bunların tamamını gole çevirmiştir. 1992-1993 sezonunda bir kaç tane penaltı atışından yararlanamayan Bursaspor, Goran Sorloth'u transfer ettiğinde, penaltı kariyerini öğrendiğimiz zaman, Bursaspor taraftarları olarak gerçekten çok sevinmiştik. 1993-1994 sezonunda Türkiye 1. Liginde sadece Sarıyer-Bursaspor maçında Bursaspor lehine 1(yazıyla bir) penaltı verildi. Topun başına geçen Goran Sorloth, kalenin ortasından, üst direğin hemen altından topu ağlara gönderdi. O muhteşem kariyerine Türkiye'den de 1 halka ekledi evet sadece 1 (yazıyla bir)

Egemen Korkmaz, 3 Kasım 1982 yılında Balıkesir'de doğdu. 2001-02 sezonunun devre arasında Bursaspor'a transfer oldu.Bursaspor forması altında 2002-03 sezonundan 2007-08 sezonun sonuna kadar 155 lig maçına çıkıp, 5 gole imza attı. 2008 Mayıs ayında bonservis bedeli ödenmeden Trabzonspor'a transfer oldu. 1 A2, 4 Ümit Milli, 6 U-20, 2 de U-18 olmak üzere 13 defa Ay-Yıldızlı formayı giydi.
1(yazıyla bir) defa bile A milli olamayan Egemen Korkmaz, 7 senede Bursa'da kazandığı sevgi ve saygıyı, transferiyle yitirme başlamış ve Trabzonspor-Bursaspor maçından sonra yaptığı olumsuz hareketlerle 1(yazıyla bir) gecede nefret edilir hale gelmiştir. İşte bu Egemen Korkmaz Bursaspor'a geldiği ilk sezon olan 2001-2002 sezonunda Süper Ligde 1dakika oynamıştır. Evet sadece 1(yazıyla bir)
Bunca sene içinde çok mağlubiyet üzüntüsü veya yenilen gol acısı yaşamışımdır. Bunlardan 1 tanesinin yeri ve yarattığı şok apayrıdır. 2 Ağustos 1995 tarihinde Bursa Atatürk Stadında oynanan Bursaspor-Karlsruher intertoto kupası final maçının 114. dakikasında Karlsruhe'nin sol beki Wittver 'in kalecimizçok uzun bir mesafe topu sürerek, Gançev'in kapattığı köşeden, iğne deliğinden geçirerek attığı gol çok içimi yakmıştı. Bilmiyorum araştırmadım ama belkide Wittver o sezon başka gol bile atmamıştır. Atsa bile büyük bir ihtimalle futbol hayatı boyunca bile böyle bir gol atmamıştır. Wittver attığı gol 1(yazıyla bir) Stadda donup kalan taraftar sayısı 25.000(yazıyla yirmibeşbin) Adı Aşk Bu Eziyetin.


24 Ağustos 2009 Pazartesi

Eskiden öyleydi...


Bugün olağan gördüğümüz bazı şeyler yarın bize değişik gelecek ve geçmişi şöyle bir hatırlayıp, kendi hallerimize kendimiz şaşıracağız. Alt dudağımızı büzerek; "eskiden öyleydi" deyip işin içinden çıkacağız.
Sigara yasağı yanlış geliyor bir çoğumuza, kahvede, barda sigara yasaklanırmı diyoruz. Bundan seneler evvel aklımıza gelebilecek heryerde sigara serbestti, şehirlerarası otobüslerden tutunda hastane koridorlarına kadar. Eskiden öyleydi.
Sokakta daha çok şey satılırdı önceden sütçüsünden yoğurtçusuna, balıkçısından sebzecisine, tatlıcısı, sabuncusu, kapıya kadar servis yapardı. Sarayı olmayan bir çok simit kralı vardı, başlarında simit tablasından taçlarıyla. Eskiden öyleydi.
Futbol maçlarının hepsi gündüz oynanırdı. Stadlarda ışıklandırma yoktu çünkü. Gerçi şimdide öyle olsa hiç fena olmaz. Enerjinin pahalı olduğu bu devirde, bu kadar elektriği maç için harcamanın anlamı yok. Gündüz oynanırdı maçlar. Eskiden öyleydi.
Sadece Radyo-1'den dönüşümlü yayınlandığı zamanlarda, Pazar günü öğleden sonraları oynanırdı futbol müsabakaları, cumartesi günleri mecbur olunmadıkça maç oynatılmazdı. Devlet memurları dışında birçok taraftarın çalıştığı o cumartesi gündüz saatinde maç olmazdı. Eskiden öyleydi.
Nejat Biyediç; tam bir efsane, canlı seyrettiğim en iyi futbolculardan biri, 1986-1987 sezonunda 27 yaşında Bursaspor'a transfer olmuştur. 1987-1988 sezonunda attığı 17 gol ile Bursaspor'lu bir oyuncunun bir sezonda ulaştığı en yüksek rakama ulaşarak Bursaspor tarihine geçmeyi başardı. 4 sezon boyunca aralıksız olarak Bursaspor formasını giyen Nejat Biyediç orta saha oyuncusu olmasına rağmen Süper Lig (O zamanki adıyla Türkiye 1. Ligi) de oynadığı 125 maçta toplam 41 gol atarak unutulmazlar arasında yerini aldı. Bursaspor'da ilk kez takım kaptanlığı yapan yabancı oyuncudur.Bursaspor taraftarı ona İmparator sıfatı layık gördü. 1990-1991 sezonunu başında (31 Yaşında) jübilesini yaptı. Evet bu futbol imparatoru şimdiki futbolcuların en verimli çağı olarak nitelendiği yaşta, 31 yaşında futbolu bıraktı. onu bir 4-5 sene daha eksik izlememizin sebebini soracağımız çoğu kişinin ilk başta vereceği cevap; "eskiden öyleydi."
İstanbul'un 3 ayrıcalıklı takımı Anadolu takımlarından birinde iyi bir oyuncu gördükleri zaman oyuncuyu da takımı da abluka altına alır herkesin kafasını karıştırır. Maddi imkansızlıklar içinde boğuşan Anadolu takımlarının rededemeyeceği teklifler sunarak o oyuncuyu transfer ederler. Bu seneryo çok nadir örnekler dışında böyle olmuştur. Bu örneklerden biri de; Sedat Özden 'dir. Sedat Özden'in namı diğer Sedat 3'ün Bursaspor sevgisi tüm tekliflerden üstün geldiği için , toplam 34 kez milli olmuş, milli formayla 7 gol atıp, A milli takım kaptanlığı dahi yapmış olan bir futbolcuyu hiçbir İstanbul kulübü transfer edememiştir. Oynadığı 335 lig maçında 56 gol atan Sedat Özden, tüm futbolculuk kariyerini doğduğu ve yetiştiği kentin takımında geçiren nadir oyunculardan biri olarak Türk futbol tarihine geçmiştir. Bu tip oyuncular tüm dünyada büyük saygı görmüş oyunculardır. Bu amatör ruh ve bağlılığı günümüz endüstriyel futbolunda görmek imkansız gibi birşey ama nadirde olsa Sedat Özden gibi kahramanlar görmek mümkün. Yani en azından eskiden öyleydi.
Sercan Yıldırım büyük yetenek, Bursaspor'un parlayan yıldızı, daha oynadığı ilk ve tek sezonda 11 gol atarak tüm dikkatleri üzerine çekti. Defalarca oynadığı genç milli takımlardan hızlı bir sıçramayla A milli takıma kadar yükseldi. Avrupa kulüpleri ve 3 İstanbul kulübünün transfer listelerine girdi. Sercan daha henüz 1 sezon oynadığı Bursaspor'dan başkanımızın tabiriyle "değerini bulursa" başka bir takıma transfer olacak. Doğal sürecin bir parçası gibi görünüyor. Çok nadir örnekleri dışında yüzlerce futbolcu bundan önce bu durumu yaşadı. Bundan sonrada yüzlercesi yaşayacak. Bu futbolcuların hepsi aynı Sercan Yıldırım da 3 İstanbul takımından birine transfer olursa, her transfer döneminde defalarca gördüğümüz, sıradan bir hikayenin kahramanı olur. Eğer bunu yapmayıp da daha sadece 1 sezon katkı yapabildiği Bursaspor'da yüksek verimli birkaç sezon daha oynayıp, Bursaspor'dan Avrupa'nın büyük bir takımına transfer olursa Sedat Özden gibi bir efsanenin yanına ismini yazdırır. Bursaspor alt yapısından yetişen yetenekler de kendilerine ya Sercan Yıldırım örneğine bakarak, Avrupayı hedef alırlar yada Serdar Kurtuluş örneğine bakıp 3 İstanbul takımlarından birinin yolunu tutarlar. Bundan yıllar sonra, Sercan Yıldırım Avrupa'ya gitmeden evvel Bursaspor'dan transfer yapanlar İstanbul'a giderdi, "eskiden öyleydi" denmesi, altyapıdan yetişen çocuklarımızın Bursasporluluk bilinciyle A takımda oynaması dileğiyle. Sedat Özden, Adnan Örnek, Yalçın Gündüz, Beyhan Çalışkan, Sinan Bür ve benzerlerinde olduğu gibi, Eskiden Öyleydi.